Sunday, February 22, 2015

Divan şiirinin algoritmik eleştirisi

Burası bizim değil, bize dair herşeyi eblehleştirenlerin ülkesi. İnsanlara lise sıralarında, hazırlanabilecek en berbat kitap ve sunumlarla klasik şiir işkencesi yapan eğitim sistemimizden geriye geçmişin estetik formlarıyla asgari ilişki dahi devşiremeyen bir ülke hasıl oldu. Divan şiirinin dertleriyle diliyle aşk/nefret ilişkisinin ötesinde, Ranciere kafasıyla, bir estetik-siyaset ilişkisi kurabilsek mesela bugün Tanpınar okumak farklı bir anlam kazanırdı. Tanpınar'ın tarih yazıcılığı tam da böyle bir yerden, Cumhuriyet'in nokta-i nazarından (ve fakat bu nokta-i nazar mevcud değildir ve Tanpınar kendisi bunu doğaçlar) estetik bir karşılaşma kurgular. Tanpınar'ın eleştirisi ne kadar alkışlansa da aslında buzlukta, misafir gelmeden önceki akşam çözülsün diye saklanan baklavanın yanındadır. Tanpınar sonrası bir karşılaşma, kendi şimdimizi kuran kırılmayı yeniden düşünme derdi olmadı. Aksine bir irtica var: kadim medeniyetimizin imleyenleri olarak bu şiirler içi doldurulmuş hayvanlar gibi heryerde ama sesleri yok. Medyada İskender Pala gibi ... bir yüzü olan divan şiiri üniversitede ufak bir azınlığın fantezisi. Laurent Mignon ve Walter Andrews gibi isimler olmasa hepten aşık maşuk şair burda makata seslenmişten öteye gidemeyen bir alan. 

Hint Müslümanlarının tecrübesi bambaşka. Tanıdığım herkesin ezberinde şiirler, naatler var. 2 satırlık kuple bilmeyeni dövüyorlar zaten. 16.yy'dan kalma ilahileri insanlar rahatlıkla söylüyor. Bizdekinin aksine, bir Selim Çişti ya da Emir Hüsrev Urduca'nın çağdaş edebiyatındandır.

Aşağıda genç akademisyenlerden Sean Pue'nun Habib Üniversitesi'nde verdiği bir ders var. Divan şiirini dijitalleştirerek metnin bizzatihi kendisini, kavramını dönüştürerek yeni bir eleştirinin imkanını açmak derdinde.

Urduca divan şiirini bilgisayara geçirip, algoritmalarla inceliyor. haritalandırıyor, kelime ve anlam bulutları yaratıyor. Bunun farklı tarihlerden 40 kadar önde gelen divan'da yapıldığını düşünmek bile insanı heyecandan uyutmaz.

Uzun vadede, mesela Bourdieu'nün mütekabiliyet analizinde olduğu üzere, farklı seslerin, tutumların, kelimelerin, temaların, yapıların coğrafi olarak nasıl yayıldığını dönüştüğünü dahi görebiliriz.




No comments:

Post a Comment